Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."
"Artık Türkiye, din ve şeri´at oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar."
"Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar." (1933, Cumhuriyet Bayramı açılış konuşmasından.)
"Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır." (1926-27 yılları arasında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison´ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında İngilizce olarak yazıyor.)
"Biliriz ki Allah, Dünya üzerinde yarattığı bu kadar nîmeti, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasınlar diye yaratmıştır. Ve âzamî derecede faydalanabilmek için de bugün, Kâinat´tan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir."
"Biz bir inkılap yaptık. Buna devam ediyoruz… Memleketin birçok yerleri, bilerek veya bilmeyerek isyan etti. Âsîleri cezalandırdık. Şimdiye kadar yaptıklarımız ondan sonra yerleşebilmiştir. Biliyorsunuz ki, Fransa Büyük İnkılâbı hemen hemen [bir] yüzyıl devam etmiştir. Üç yılda esaslı bir inkılâbın bitebileceğini fark etmek hatâ olur. «Hocaların memnun edelim, İslâm âlimlerini memnun edelim, herkesi memnun edelim» dersek biz, maksadı sağlamış olamayız, idare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz. Bugünkü sefâlet ve rezâlet içinde esâsen kimseyi memnun etmeye imkân yoktur. Yurt imar edildiği gün, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur."
"Biz ne Bolşevikiz, ne de komünist: Ne biri, ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkâr bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir."
"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı."
"Bizim dinimiz en tabii ve mâkul dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dînin tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dînimiz bunlara tamamen uygundur."
"Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir."
"Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder."
"Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır."
"Din bakımından da bağımsız olmak zorundayız." (Nutuk, s. 1153 - Belge 220 - Başlık: "Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Ankaraya ilk gelişlerinde şehrin ileri gelen ve önemli kişilerine verdikleri nutkun örneğidir")
"Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz, kasde ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere fırsat vermeyeceğiz."
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz…" (1930)
"Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur –tefsirler, hurafeler– binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır."
"Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz."
"Dînimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayatta, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız, şeriatın tavsiyesi, dînin emri mûcibince tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Tesettür-ü şer’î kadınlar için mûcib-i müşkilat olmayacak, kadınların hayât-i mâişette ve hayât-ı içtimâîyede, hayât-ı iktisâdiyede, hayât-ı mâişette ve hayât-ı ilimde erkeklerle teşrîk-i faaliyet etmesine mânî bulunmayacak bir şekl-i basittedir. Bu şekl-i basit, heyet-i içtimâiyemizin ahlâk ve âdâbına mugayir değildir."
"Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve siyasette bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir fâcia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız netîcelerdir."
"Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir Dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir Dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz."
"Efendiler… Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lâzım geldiğini düşünmek danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihninin başlı başına çalışması lâzımdır. İşte biz de burada din ve Dünya için geleceğimiz ve istiklalimiz için ve en çok milli egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncelerimi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlatmak istiyorum. Millî ülküler, millî irade yalnız şahsın düşmesinden değil, tüm millet fertlerinin ülkülerinin toplamıyla yaratılır…"
"Efendiler; camiler mukaddes minberleri halkın rûhânî, ahlâkî gıdalarına en âlî, en feyyaz membâlarıdır. Binâenaleyh camilerin, mescitlerin minberlerinden tenvîr ve irşat edecek kıymetli hutbelerin muhteviyatının halka ittilâ imkânını temin, Şer´iye Vekâlet-i Celîlesi´nin mühim bir vazîfesidir.Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve dimağu hitap olunmakla Ehl-i İslâm´ın vücûdu canlanır, dimağı saflanır, îmânı kuvvetlenir; kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hutebât-ı kirâmın hâiz olmaları lâzım gelen evsâf-ı ilmiye, liyâkat-ı mahsûsa ve ahvâl-i âleme vukuf hâiz-i ehemmiyettir."
"Efendiler, tekke ve zâviyelerle türbelerin seddi ve alelumum tarîkatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ilâh gibi birtakım unvanların men´i ve ilgâsı da Takrîr-i Sükûn Kanunu devinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbîkat, heyet-i içtimâîyemizin hurâfeperest iptidâî bir kavim olmadığını göstermek nokta-i nazarından ne kadar elzem idi; bu takdir olunur."
"Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür, ilâhî âdetlerin görüşlerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki çağda incelenebilir, tik çağ insanlığın çocukluk ve gençlik çağı, ikinci çağ, insanlığın erginlik ve olgunluk çağıdır. İnsanlık birinci çağda tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenilmeyi gerekli görür. Allah, kullarının gerekli olan olgunluk noktasına ulaşmasına kadar, içlerinden vasıtalarla, kullarıyla ilgilenmeyi ilâhî gereklilik saymıştır. Onlara Hz. Adem (A.S)’den itibaren kaydedilmiş, kaydedilmemiş sonsuz denecek kadar çok peygamber ve elçi göndermiştir. Fakat peygamberimiz aracılığıyla en son dini ve medeni hakikatları verdikten sonra artık insanlıkla aracı yoluyla temasta bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın anlama derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması her kulun doğrudan doğruya ilâhî ilhamlarla temas yeteneğine ulaştığım kabul buyurmuştur. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır."
"Ey millet, Allah birdir, şânı büyüktür. Allah´ın selâmeti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı dînîyeyi tebliğe memur ve resûl olmuştur. Kanûn-i Esâsî´si cümlemizce mâlumdur ki, Kur´ân-ı Azîmüşşan´daki husustur. İnsanlara feyz rûhu vermiş olan dînimiz, son [hak] dindir. Ekmel tevâfuk ve tetâbuk ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakîkate tevâfuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânîn-i ilâhiye beyninde tezat olması îcap ederdi. Çünkü bilcümle kavânîn-i kevniyeyi yapan Cenâb-ı Hak´tır."
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz."
"İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve ilâhi inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüş sahnesi olan siyasetlerden ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin olarak kurtarmak milletin dünyevi ve zührevi mutluluğunun emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle islâm dininin yüceliği belirir."
"Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin, kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz."
"Minberlerin halkın anlayacağı bir dille ruh ve dimağa hitab olunmakla İslam ehlinin vücudu canlanır, iman kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hatiplerin haiz olmaları lâzım gelen özellik, yetenek ve Dünya´nın gidişini bilmeleri çok önemlidir."
"Türkiye Cumhuriyeti´nde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Doğal olarak ibadetler, güvenlik ve genel yaşama aykırı olamaz; siyasal gösteri biçiminde yapılamaz."
"Türkiye Cumhuriyeti´nin resmî dini yoktur. Türkiye´de bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez. Hiç kimseye dinî fikirlerinden dolayı bir şey yapılmaz."
"Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dînimize, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye´ye istiklâlini veren bu Türk milleti içinde daha karışık, sun´î, bâtıl îtikatlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bunları benimsemiş olan câhiller, âcizler, sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Onlara ziyâya takarrüp etmezlerse kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (11 Şubat 1924, Tanin gazetesi)
"Unutulmamalıdır ki milletin hâkimiyetini bir şahısta yâhut mahdut eşhâsın elinde bulundurmakta menfaat bekleyen câhil ve gâfil insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini mevhum bir kuvvetin mümessili tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların etrâfındaki menfaatperestler, bunu din kisvesine büründürerek bütün milleti iğfâle, idlâle çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihâyet milletin kulağı bu terennümât ile dolar ve o telkînâtı îcâb-i din ve hakîkat-ı mahz telakkî eder. Bu gibilerine mürtecî ve hareketlerine de irtica derler.
Tarih: 2018-11-21 18:41:10 Kategori: İnkılap Tarihi
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Atatürkün Din İle İlgili Sözleri Nedir
"Artık Türkiye, din ve şeri´at oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar."
"Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar." (1933, Cumhuriyet Bayramı açılış konuşmasından.)
"Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır." (1926-27 yılları arasında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison´ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında İngilizce olarak yazıyor.)
"Biliriz ki Allah, Dünya üzerinde yarattığı bu kadar nîmeti, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasınlar diye yaratmıştır. Ve âzamî derecede faydalanabilmek için de bugün, Kâinat´tan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir."
"Biz bir inkılap yaptık. Buna devam ediyoruz… Memleketin birçok yerleri, bilerek veya bilmeyerek isyan etti. Âsîleri cezalandırdık. Şimdiye kadar yaptıklarımız ondan sonra yerleşebilmiştir. Biliyorsunuz ki, Fransa Büyük İnkılâbı hemen hemen [bir] yüzyıl devam etmiştir. Üç yılda esaslı bir inkılâbın bitebileceğini fark etmek hatâ olur. «Hocaların memnun edelim, İslâm âlimlerini memnun edelim, herkesi memnun edelim» dersek biz, maksadı sağlamış olamayız, idare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz. Bugünkü sefâlet ve rezâlet içinde esâsen kimseyi memnun etmeye imkân yoktur. Yurt imar edildiği gün, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur."
"Biz ne Bolşevikiz, ne de komünist: Ne biri, ne diğeri olamayız. Türkler milliyetperver ve dinlerine hürmetkâr bir millettir. Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir."
"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı."
"Bizim dinimiz en tabii ve mâkul dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dînin tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dînimiz bunlara tamamen uygundur."
"Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir."
"Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder."
"Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır."
"Din bakımından da bağımsız olmak zorundayız." (Nutuk, s. 1153 - Belge 220 - Başlık: "Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Ankaraya ilk gelişlerinde şehrin ileri gelen ve önemli kişilerine verdikleri nutkun örneğidir")
"Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz, kasde ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere fırsat vermeyeceğiz."
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz…" (1930)
"Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur –tefsirler, hurafeler– binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır."
"Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz."
"Dînimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayatta, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız, şeriatın tavsiyesi, dînin emri mûcibince tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Tesettür-ü şer’î kadınlar için mûcib-i müşkilat olmayacak, kadınların hayât-i mâişette ve hayât-ı içtimâîyede, hayât-ı iktisâdiyede, hayât-ı mâişette ve hayât-ı ilimde erkeklerle teşrîk-i faaliyet etmesine mânî bulunmayacak bir şekl-i basittedir. Bu şekl-i basit, heyet-i içtimâiyemizin ahlâk ve âdâbına mugayir değildir."
"Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve siyasette bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir fâcia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız netîcelerdir."
"Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir Dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir Dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz."
"Efendiler… Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lâzım geldiğini düşünmek danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihninin başlı başına çalışması lâzımdır. İşte biz de burada din ve Dünya için geleceğimiz ve istiklalimiz için ve en çok milli egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncelerimi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlatmak istiyorum. Millî ülküler, millî irade yalnız şahsın düşmesinden değil, tüm millet fertlerinin ülkülerinin toplamıyla yaratılır…"
"Efendiler; camiler mukaddes minberleri halkın rûhânî, ahlâkî gıdalarına en âlî, en feyyaz membâlarıdır. Binâenaleyh camilerin, mescitlerin minberlerinden tenvîr ve irşat edecek kıymetli hutbelerin muhteviyatının halka ittilâ imkânını temin, Şer´iye Vekâlet-i Celîlesi´nin mühim bir vazîfesidir.Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve dimağu hitap olunmakla Ehl-i İslâm´ın vücûdu canlanır, dimağı saflanır, îmânı kuvvetlenir; kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hutebât-ı kirâmın hâiz olmaları lâzım gelen evsâf-ı ilmiye, liyâkat-ı mahsûsa ve ahvâl-i âleme vukuf hâiz-i ehemmiyettir."
"Efendiler, tekke ve zâviyelerle türbelerin seddi ve alelumum tarîkatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ilâh gibi birtakım unvanların men´i ve ilgâsı da Takrîr-i Sükûn Kanunu devinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbîkat, heyet-i içtimâîyemizin hurâfeperest iptidâî bir kavim olmadığını göstermek nokta-i nazarından ne kadar elzem idi; bu takdir olunur."
"Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür, ilâhî âdetlerin görüşlerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki çağda incelenebilir, tik çağ insanlığın çocukluk ve gençlik çağı, ikinci çağ, insanlığın erginlik ve olgunluk çağıdır. İnsanlık birinci çağda tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenilmeyi gerekli görür. Allah, kullarının gerekli olan olgunluk noktasına ulaşmasına kadar, içlerinden vasıtalarla, kullarıyla ilgilenmeyi ilâhî gereklilik saymıştır. Onlara Hz. Adem (A.S)’den itibaren kaydedilmiş, kaydedilmemiş sonsuz denecek kadar çok peygamber ve elçi göndermiştir. Fakat peygamberimiz aracılığıyla en son dini ve medeni hakikatları verdikten sonra artık insanlıkla aracı yoluyla temasta bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın anlama derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması her kulun doğrudan doğruya ilâhî ilhamlarla temas yeteneğine ulaştığım kabul buyurmuştur. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır."
"Ey millet, Allah birdir, şânı büyüktür. Allah´ın selâmeti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı dînîyeyi tebliğe memur ve resûl olmuştur. Kanûn-i Esâsî´si cümlemizce mâlumdur ki, Kur´ân-ı Azîmüşşan´daki husustur. İnsanlara feyz rûhu vermiş olan dînimiz, son [hak] dindir. Ekmel tevâfuk ve tetâbuk ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakîkate tevâfuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânîn-i ilâhiye beyninde tezat olması îcap ederdi. Çünkü bilcümle kavânîn-i kevniyeyi yapan Cenâb-ı Hak´tır."
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz."
"İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve ilâhi inançlarımızı ve vicdani değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü menfaat ve ihtiraslara görünüş sahnesi olan siyasetlerden ve siyasetin bütün kısımlarından bir an önce ve kesin olarak kurtarmak milletin dünyevi ve zührevi mutluluğunun emrettiği bir zarurettir. Ancak bu suretle islâm dininin yüceliği belirir."
"Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin, kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz."
"Minberlerin halkın anlayacağı bir dille ruh ve dimağa hitab olunmakla İslam ehlinin vücudu canlanır, iman kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hatiplerin haiz olmaları lâzım gelen özellik, yetenek ve Dünya´nın gidişini bilmeleri çok önemlidir."
"Türkiye Cumhuriyeti´nde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Doğal olarak ibadetler, güvenlik ve genel yaşama aykırı olamaz; siyasal gösteri biçiminde yapılamaz."
"Türkiye Cumhuriyeti´nin resmî dini yoktur. Türkiye´de bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez. Hiç kimseye dinî fikirlerinden dolayı bir şey yapılmaz."
"Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dînimize, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye´ye istiklâlini veren bu Türk milleti içinde daha karışık, sun´î, bâtıl îtikatlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bunları benimsemiş olan câhiller, âcizler, sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Onlara ziyâya takarrüp etmezlerse kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (11 Şubat 1924, Tanin gazetesi)
"Unutulmamalıdır ki milletin hâkimiyetini bir şahısta yâhut mahdut eşhâsın elinde bulundurmakta menfaat bekleyen câhil ve gâfil insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini mevhum bir kuvvetin mümessili tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların etrâfındaki menfaatperestler, bunu din kisvesine büründürerek bütün milleti iğfâle, idlâle çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihâyet milletin kulağı bu terennümât ile dolar ve o telkînâtı îcâb-i din ve hakîkat-ı mahz telakkî eder. Bu gibilerine mürtecî ve hareketlerine de irtica derler.
Tarih: 2018-11-21 18:41:10 Kategori: İnkılap Tarihi
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx